YEŞİLÇAM VE AYLON SOKAKLARI NİSUAZ PASTANESİ

Bazı eski sinemaların (Melek, Emek, Opera, İpek, Ar) ve yapım şirketlerinin olduğu, bu yüzden de adını Türk sinemasına veren Yeşilçam Sokağı’ndan sapalım. Buranın da eski adı Yeşil Sokak’tı. Kimler geçmedi ki bu sokaktan… Sol tarafta, Emek Sineması’nın yerinde İstanbul’un ilk paten pisti bulunuyordu. Sağ taraftaki sinemaların en bilineni Saray’dı. Saray’ın yerinde yeller esiyor ama az ilerisinde Sinepop hâlâ duruyor. Tabii ilk açıldığı günlerde, yani 1943’te adı Ar Sineması’ydı. Sonra, Yeni Ar, 1973’te de nihayet Sinepop oldu. Sokak, Tarlabaşı’na doğru devam ediyor. Yeşilçam’m tam karşısında bugünkü Ayhan Işık Sokak’ın bir köşesinde Della Suda Eczanesi, diğer köşesinde de Nisuaz Pastanesi bulunuyordu.

1847 yılında açılan Della Suda Eczanesi, İstanbul’un ilk eczanelerinden biriydi. Sahibi François Della Suda, 1826 yılında annesinin ölümü üzerine İstanbul’a gelmiş bir İtalyan’dı. Osmanlı ordusuna hizmet veriyordu. Önce devletin başeczacısı, sonra da paşa unvanmı aldı. Adını da bir süre sonra Faik Paşa olarak değiştirmişti. Faik Paşa ölünce ailenin diğer üyeleri Beyoğlu’nun çeşidi yerlerinde aynı adı taşıyan eczaneler açtılar. İstanbul’un İtalyan karakteristiği en yoğun sokaklarından biri olan Çukurcuma’daki Faik Paşa Sokağı, admı bu ünlü eczacıdan almıştır.

Nisuaz’a gelince… Nisuaz Pastanesi, 1920’li yıllarda, günümüzde Garanti Bankası’nın bulunduğu köşede açılmıştı. Müdavimleri arasında Orhan Veli, Salah Birsel, Necip Fazıl, Sait Faik, Avni Arbaş,İbrahim Çallı, Bedri Rahmi Eyüboğlu gibi sanatçılar vardı. Nisuaz, özellikle Ah Beyoğlu, Vah Beyoğlu adlı denemesinde Salah Birsel tarafından sayfalar dolusu anlatılmıştır. İçinde küçük bir Atatürk büstünün de olduğu mekanda siyah elbise-beyaz önlüklü şık Rus kızları ve şuh bakışlı Rum kadınları ellerinde tepsilerle müşterilerin etrafında pervane olurlardı. Nisuaz’m yaz spesiyalitesi o zamana kadar İstanbul’da bilinmeyen buzlu kahveydi. Kışın soğuk günlerindeyse borç çorbası çıkardı. Nisuaz, 1950’lerde kapandı, binası da kapanışını takip eden senelerde yandı.

Taksim yönüne doğru yürüyüşümüze devam edelim. Az ileride, üst kısmında antik dönem kaynaklı mitolojik hayvan figürlerinin, girişinin iki yanında da birer heykelciğin bulunduğu, bugünlerde kapısına kilit vurulmuş olan Alkazar Sineması’m görüyoruz. Caddedeki en eski sinemalardan birisi olan Alkazar Sineması 1920’lerde açılmıştı. Alkazar, özellikle 1930’lu yıllarda Frankeştayn ve Drakula benzeri korku filmleriyle ün yaptı. Uzun yıllar kapalı kalan sinema 1990’lı yıllarda Onat Kutlar’ın çabasıyla yeniden açıldı. Özellikle gösterime sunduğu bağımsız filmlerle bilinen sinema 2010 yılının Mart ayında izleyicilerine perdelerini son kez kapattı. Alkazar Sineması ile aynı adı taşıyan pasaj ise 1880 tarihinde yapılmıştı ve Alyon (Alleon) Geçidi olarak biliniyordu. Alyon Geçidi, adını Fransa’dan İstanbul’a göçen Antuan Afyon’dan (Antoine Alleon) alıyor. Diğer iki kardeşiyle birlikte bankerlik sayesinde zengin olan Antuan Alyon, İstanbulluların dilinde “Alyon kadar zengin” tabirinin yer etmesine yol açmıştı. Aile fertleri zaman içinde teker teker Fransa’ya döndüler ve orada öldüler. Ancak çoğunun cenazesi İstanbul’a getirilerek Feriköy deki Katolik Mezarlığı’na gömüldü. Geçit, arka sokaktaki tanınmış Dostlar Birahanesi’ne açılıyordu. Alyonlar’dan geriye kendi adlarını taşıyan Alyon Geçidi Sokağı kaldı.

Cumhuriyet’in ilk yıllarında nominalist politikayla sokak adlarının değiştirilmesi gündemdeydi. Grand Rue de Pera’nın İstiklal Caddesi yapılması gayet anlaşılırdır, doğaldır. Anlaşılmaz olan ise orada yaşayan kişilerden veya bulunan binalardan adını almış sokakların adlarının değiştirilmesidir. Levanten ailelerin isimlerini almış sokaklar da bir şekilde Türkçe’ye dönüştürüldü.

Alyon Sokağı’nın adı Gazeteci Erol Dernek olurken, önceki bölümlerde gördüğümüz Glavani Sokağı’nın adı Kallavi’ye, Balyos Sokağı’nm adı da Balyoz’a uyarlandı. Tarihin izlerini silmeyi, sokak isimlerini kafamıza göre değiştirmeyi öyle görünüyor ki bir yere kadar başarabiliyoruz. Bugün bildiğimiz Hava Sokak’m adı, muhtemelen Türkçe olduğu zannedilerek bırakılmış; halbuki Hava, Halepli Hıristiyan Arap bir ailenin soyadı!